Selamünaleyküm arkadaşlar. Bugün sizinle bir kitap
incelemesi yapacağız. En son ki kitap incelemesi yaptığım kitaptan bu yana üç
adet kitap daha okudum ama buraya yazmaya değer bir şeyler bulamadım daha
doğrusu buldum ama size nasıl anlatacağımı bulamadım. Sorun kitaplarda değil
benim kelimde dağarcığımda. Neyse bu sefer size anlatabileceğim bir kitabı
okudum. Kitabın adı: Beyhude Ömrüm
Beyhude ne demek? Veya ömür dediğin şey nedir? Gibi soruları
bu yazıda cevaplandırmayacağım. Onları başka yazılarda işleriz. Kitabın adı
Beyhude ömrüm, yazarı Mustafa Kutlu ve bana hediye eden kişinin adı da Ali abi.
Kendisi bu çok seviyormuş ve sevdiği şeyi hediye etmek de sünnet olduğundan
hediye etti. Win-Win yani Kazan-Kazan durumu oldu. Eğer siz de bana birşeyler
hediye etmek isterseniz bana ulaşabilirsiniz ( :d). Konudan baya saptım. Geçen
bunun hakkında şey dediler Edirne’ye Ankara üzerinden gitme. Hocam belki Ankara
yolunu seviyorum nereden biliyorsunuz.
Öncelikle kitabın dili hakkında bilgi veriyorum. Kitabın
dili, her Mustafa Kutlu kitabında olduğu gibi, oldukça sade ve anlaşılır.
İçerisinde yöreye ait birkaç kelime var ama bunlar zaten kitaba tadını veren
detaylar. Sade olduğu için ve ayrıca kelimeler bir ahenk olduğu için okurken
deyim yerindeyse “yağ gibi akıyor”. 2 sayfa okuduktan sonra yoruldum diye bir
şey aklınızdan geçmiyor.
Hikâyede hayatını bir bahçeye adamış olan bir adamın (ismi
verilmiyor ama siz ona Gül paşa çavuşun oğlu diyebilirsiniz) mücadelesi ve
başından geçenler anlatılıyor. Tabi tek olan bu değil. Köyden kente olan göç de
bu hikâyenin konuları arasından.
Kitap arkasında bunlar yazıyor:
Çukurdaki tarlayı biçiyorduk.
Tarla kasabaya giden yolun kıyısında idi. Yoldan geçen
davar-mal girmesin diye taşını ayıklayıp bir yığma duvar çekmiştik. Duvarın
üzerini zamanla karamuklar, kuşburnular, yaban gülleri sardı. Birkaç bodur
meşe, alıç ağaçları, üst başta bir iri ahlat ve rahmetli babamın diktiği o
yalnız kavak. Öteki ağaçlar zaten susuz da yetişir ya, bu kavak burada nasıl
yeşermişti acaba. Dediklerine göre babam uzun bir zaman ta aşağıdaki dereden
katır sırtında su taşıyıp durmuş...
-Spoiler-
Kitapta adı bir türlü geçmeyen ama Hacı Ali’nin Yadigâr
dediği amcamız küçükken babasını kaybetmiş ve hayatın yükünü omuzlarına daha
küçükken almış birisi. Yadigâr dayımız bir gün tarlada çalışırken yoruluyor ve
bir ağacın altına dinlenmek için geliyor. Dinlenirken gözüne ıslak kaya
dedikleri yosunlu bir kaya takılıyor ve yıllardır sorulmayan “bu kaya neden
ıslak acaba?” sorunu soruyor kendi kendine. Altında su olduğunu düşünüyor ve
içinde bir bahçe kurma aşkı doğuyor. Hem de öyle bir aşk ki
durdurulamıyor. Düşünüp taşındıktan
sonra eline kazmayı alıp girişiyor kayaya. Köylü diyor kesin define buldu.
Dayımız ne kadar anlatsa da kimse anlamak için uğraşmıyor, bildiğini okuyor. Bu
yüzden çok uğraşıyorlar adamla. Suyu bulana kadar bu define dedikodusu devam
ediyor. Suyu buluyorlar bu seferde sen buraya bahçe kuramazsın diye sorun
çıkarıyorlar. Anlayacağınız bir bahçe için çok uğraşıyor Yadigar dayımız.
Uzun uğraşlar sonucu bahçe kuruluyor ama sefası derdinden
daha kısa sürüyor. Onun çocukları ve köydeki diğer çocuklar zamanla büyüyor
serpiliyor ve genç adam oluyor. Genç adamı tutmak kolay olur mu? Hepsi bir İstanbul
sevdasına kapılıyor. Hepsinin ağzında bir İstanbul’a kapak atan kurtuluyor
lafı. Dolayısıyla hepsi birer birer gidiyor. Yadigâr dayınınkilerde… Köy yavaş yavaş boşalıyor. Gençler İstanbul’a
yaşlılar ise tahtalıköye gidiyor. Kitabın sonlarına doğru köyde Derviş, Yadigar
dayı ve birkaç yaşlı haricinde kimse kalmıyor. Hanımı da vefat eden Yadigar
dayı çocukları tarafında İstanbul’a çok çağrılıyor ama o köyünü ve bahçesini
terk etmiyor. Dayımız ile dertleniyor onunla birlikte üzülüyoruz. Özellikle
kitabın sonunda bir daha açılmayacak olan bir gemici düğümü atılıyor. Dayımız
ölüyor ve hayatını adadığı bahçeye gömülüyor.
“Gözlerimde yaş, dilimde dua. Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm.”
-Spoiler-
Kitaptan alıntılar:
“İnsan dünyaya niçin gelir? Herhalde bir bahçe kurmaya
herhalde”
“İnsanlar artık ne doğana seviliyor, ne ölene üzülüyor.
Varsa-yoksa, aldım-sattım, yaptım-çattım.”
“Ama hayatın bize çizdiği çizgi nerede eğilir, nerede
bükülür bilemeyiz…”
“Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu
göster, kırılacak odunu.”
EmoticonEmoticon